Not: Fotoğrafların üzerine tıklayarak büyük boyutta görebilirsiniz.
İzlanda bugüne kadar gezdiğim gördüğüm yerler içerisinde en farklı olandı. Yeni yerler görmek her zaman keyif vericidir fakat bana gördüğüm yerler içerisinde bir sıralama yap deseler İzlanda’yı kesinlikle Hindistan gezim ile birlikte ilk iki sıraya tereddüt etmeden koyarım.
İzlanda gezisi ile ilgili tüm videolara buraya tıklayarak ulaşabilirsiniz.
İzlanda’ya kendi dilleri olan İzlandaca’da Ísland denmektedir. Ís buz demek yani buz ülkesi. Aynı şekilde de İngilizce’ye çevrilmiş ve Iceland olarak dünyada bilinmektedir. Bu buz ülkesine gitmeden önce çok soğuk mu olacak diye endişe içindeydik. Şansımıza havalar iyiydi ve çok fazla soğuğa maruz kalmadık. Kaldı ki tedbirlerimizi almıştık. Fakat İzlanda tahmin edileceği gibi soğuk bir ülke değil. Çok fazla ısınmıyor ve çok fazla soğumuyor. Öyle ki kışın sıcaklık ortalaması “0” Sıfır derece. Bu da Gulf Stream okyanus akıntıları sayesinde. İşte bu yazımda Eylül 2016’da 5 arkadaşımla birlikte yaptığımız 3 günlük unutulmaz gezimizin anılarını anlatacağım.
Nasıl Gidilir, Vize Gerekir mi, Ne Götürmeliyiz?
İzlanda Avrupa Birliği üyesi ülkelerinden değil fakat AB ile Schengen anlaşmasını imzalamış. Bu yüzden Schengen Vizesi ile İzlanda’ya gidebilirsiniz. İzlanda’dan Schengen Vizesi almak için başvurular İzlanda Hükümeti’nin Danimarka Büyükelçiliği ile yaptığı anlaşma gereği Danimarka Büyükelçiliği’ne yapılmaktadır. Danimarka’dan vize alabilmek için ise başvuru yeriniz VFS Global firmasıdır.
Türkiye’den direk uçuşun olmadığı nadir ülkelerden birisi İzlanda. Bu yüzden İzlanda’ya mutlaka aktarmalı ulaşabiliyorsunuz. Iceland Airlines İzlanda’nın ulusal hava yolu firması, internet sitesine girdiğinizde İstanbul – Reykjavík arası uçuş seçebilirsiniz ve Türk Hava Yolları ile anlaşması gereği aktarmalı olarak ilk uçuşunuzu THY ile yaparak ulaşabilirsiniz. Norwegian Airlines ile aktarmalı Antalya – Oslo – Reykjavík yapabilirsiniz. Bunlar dışında yapabileceğiniz seçenekler ise iki ayrı bilet almak. Yani örneğin İngiltere’ye gitmek oradan başka bir biletle İzlanda’ya gitmek gibi. Biz ise bir önceki yazımda belirttiğim gibi Pegasus Hava Yolları ile Norveç’e gittik. Burada iki gün zaman geçirdikten sonra Reykjavík’e geçip üç günlük İzlanda gezisinin ardından tekrar geri dönerek gezimize iki gün daha Norveç’te devam ettik.
Bu arada uluslararası uçuşlar başkent Reykjavík’in 40 km güneyinde yer alan ve adını bulunduğu kasabadan alan Keflavík Uluslararası Havaalanı’na (KEF) yapılmakta.
Öncelikle yaz ayları için endişe etmeniz gerekecek bir durum yok. Havalar ılık ama tabi ki mont, bere, atkı vb. kış giysileri ile hatta termal içlik götürmenizi tavsiye ederim. Ayakkabınız özellikle su geçirmez özelliğe sahip olmalı. Ekim ayı itibariyle daha soğuk olacağı düşünülürse ona göre götüreceklerinizi daha da artırabilirsiniz. Biz gezimizde daha turistik, dağ yürüyüşü vs. içermeyen bir yol izledik. Fakat böyle bir gezi planlanıyorsa mutlaka dağcılık ve trekking ile ilgili uygun ekipmanlar tercih edilmeli.
Araç kesinlikle gerekli. İzlanda öyle tur otobüsüyle falan gezilmez. Biz altı arkadaş Hyundai H1 tarzı 8 kişilik araç kiraladık. Eğer dağa bayıra çıkmayacaksanız 4×4 araca kesinlikle gerek yok. Hele 2 kişiyseniz küçük bir araba kiralamanız yeterli olacaktır. İzlanda’da “F Roads” denilen yollar var. Karayolları isimlendirilirken karayolunun başında “F” var. Bu yollar toprak ve özellikle 4×4 araçlar için uygun yollar. Örneğin Eyjafjallajökull Yanardağı’na çıkmak istiyorsanız o zaman dört çeker bir araç ihtiyacınız olacaktır.
İzlanda’da nakit para ile benzin alınamıyor. Ya kredi kartı ile yada ön ödemeli kartlar ile ödeme yapılabiliyor. İzlanda’da yol durumu bilgileri için tıklayın, hava durumu bilgileri için ise tıklayın.
En İdeal Gezi
İzlanda’nın çevresini dolaşan 1 numaralı karayolu “Ring Road” yani, adayı baştan sonra turlayan ana yol. Eğer İzlanda’ya ayırabileceğiniz en az 7-8 gününüz varsa, dura dura bu yol çevresinde gezinizi yapmanız İzlanda gezisi için en ideal olanı. Bizim o kadar zamanımız olmadığı için bir günümüzü Golden Circle adı verilen bir turistik güzergaha, bir günümüzü Güney İzlanda’ya, diğer günümüzü de Güney Batı İzlanda ve başkent Reykjavík’e ayırdık.
Çok mu Pahalı
İzlanda insanın gönlünde taht kurduğu kadar cepleri de yakan bir ülke. Eylül 2016’da 1000 İzlanda Kronu (ISK) yaklaşık olarak 25 TRY. Ve emin olun 1000 Kronu’n altında bulabilecekleriniz sınırlı. Sadece bazı yerlerde 400-500 Kron civarına su bulabilirsiniz. Öyle ki kendime bari bir anı olsun diye magnet aldım ve fiyatı 1000 Kron’du. Hatta İzlanda’da hava satılıyor! Evet Hekla Yanardağı’nın havası hem de 35 TRY.
Cep yakan fiyatlar yüzünden yemek konusuna dikkat etmeye çalıştık. Şehir merkezinde sıcacık dubleks bir evde kaldık. Sabah kahvaltılarımızı Bonus ve Kronan isimli market zincirinden aldığımız yiyecekler ile yaptık. Öğlen için Türkiye’den getirdiğimiz ton balıkları ile sandviç hazırladık. Öğlenleri genel vaktimizi yolda geçirdiğimiz için arabada afiyetle sandviçlerimizi yedik. Ama akşam! İşte tüm mesele burada başlıyordu. Bunun için de araç kiralama şirketindeki arkadaşın önerdiği ve herkese tavsiye edeceğim bir yer keşfettik: Hamborgarabúllan. Burası hem lezzetli hem de ucuz!! Ucuz dedim diye Türkiye şartları için bahsetmiyorum. İzlanda şartları için ucuz. Hamburger menü 2000 Krona yakın yani 50 TRY. Ama bu fiyata doymak İzlanda’da büyük iş emin olun.
Golden Circle – 1. Gün
Golden Circle yada Türkçesi ile Altın Çember. İzlanda’nın batısında yer alan Þingvellir Vadisi, Gullfoss ve Geysir’in de içerisinde bulunan turistik güzergaha verilen isimdir. Golden Circle, İzlanda Adası’nı çevreleyen 1 numaralı karayolu turu ile karıştırılmamalı. Reykjavík’ten çıkıp tekrar Reykjavík’e dönerek toplamda yaklaşık 230 km’lik bir güzergah.
İlk olarak Þingvellir Ulusal Parkı ile başladık. Burada tarihin demokratik ilk parlamentosu bulunmakta. Bu arada karşınıza tarihi kalıntıları olan antik bir kentin çıkmasını beklemeyin. Sadece bir vadi ve az ilerisinde bir kilise var. Burada aracınızı park edip vadide yürüyebilir, sırasıyla kiliseyi ziyaret edip Öxarárfoss‘a gidilebilirsiniz. Foss İzlandaca’da şelale demektir. Bu arada İzlandaca demişken şöyle bir not verelim; İzlandaca dünyada tarihten bu yana en az bozulmuş dil. Bunun en büyük sebebi çok fazla diğer ülkeler ile karışmamış olması ve ada içinde izole bir hayat sürmeleridir.
Öxarárfoss ziyaretinden sonra gayzerleri görmek için Haukadalur Vadisi‘ne doğru yola çıktık. Vadiye ulaştığımızda irili ufaklı gayzerleri gördük ama en görülmeye değer olanı ve yaklaşık 3-4 dakikada bir yer altı gazlarının sıkışması sonucu 20-30 metreye kadar su fışkırtan Strukkur‘dan gözlerimizi alamadık. Geysir (gayzer) İzlandaca’dan dünyaya yayılmış bir kelime ve “fışkırtmak” anlamına gelmektedir.
Geysir’dan sonra gözlerimizi alamadığımız bir başka yere vardık; Gullfoss. Türkçesi altın şelale anlamına gelmektedir. Zamanında buraya hidroelektrik santral kurulması planlanmış. Girişte bununla ilgili bilgileri içeren bir pano bulabilirsiniz. Hvítá Nehri’nin suları Gullfoss’ta 32 metreden aşağıya düşerek harika bir görüntüye sahne oluyor. Ayrıca Gullfoss’u en yapan özelliklerden biri de 20 metre açıklığı olması.
Gezimizin devamında Faxafoss Şelalesi ve Kerið Krater Gölü‘nü ziyaret ettik. Geçmişi 3.000 yıl önceye dayanan Kerið volkanik oluşumlar sonucu açılan kraterin su ile dolması sonucunda oluşmuş. Özel mülkiyet içerisinde olduğu için İzlanda’daki paralı girişi olan tek doğal müze, ücreti 400 ISK yani 10 TRY. Bu ziyaretlerin ardından gece Aurora Borealis yani Kuzey Işıkları’nı görmek umuduyla Reykjavík’e döndük.
Kuzey Işıkları’nı görmek bu seyahatimizin amaçlarından biriydi. Fakat Eylül ayı bunun için çok şanslı bir ay değil. Ocak ve Şubat aylarında görülme olasılığı daha fazla. Ayrıca havanın açık olması önemli şartlardan biri, bunun gibi nem, vs. şartlar da yerine gelirse o ihtişamlı Kuzey Işıkları’nı görebilirsiniz. Kuzey Işık’larının şehir dışı, yani karanlığın fazla olduğu arazide daha rahat görülebileceği bilgisini de dikkate alarak dönüşlerimizi hep gece karanlığına bırakmayı planlamıştık. Üç gecemizin ilkinde hava kapalıydı ve dönüş yolunda görme imkanımız olmadı.
Güney İzlanda 1 Numaralı Karayolu – 2. Gün
Planımız 1 numaralı karayolunda 400 km yol giderek buzullara ulaşmak sonrasında akşam karanlığı ile geri dönüşe geçmek ve belki yolda Kuzey Işıkları’nı görebilmekti. Fakat ikinci gün sonunda anladık ki o günü ikiye bölmek en mantıklısıymış. Çünkü sabah 09’da evden çıkıp gece 3’te eve vardık. Tavsiyem Reykjavík’ten 200 km sonra Vík kasabasında konaklamanız ve sonraki gün yolunuza devam etmeniz.
Sabah yolculuğumuz Reykjavík’ten 1 numaralı karayoluna çıkarak başladı. Önce Selfoss kentinden geçip doğuya doğru yolculuğumuz devam etti. İlk durağımız Hvolsvöllur Kasabası’ndan 261 numaralı karayoluna dönerek ulaşılan Gluggafoss oldu. Bu şelalenin en önemli özelliği buzul çağında oluşmuş kayalıklardan akıyor olması. Daha sonra rotamızı yeniden 1 numaralı karayoluna çevirerek Seljalandsfoss‘a ulaştık. Eyjafjallajökull Buzulları’nın sularıyla oluşan Seljalands Nehri’nin 60 metre yükseklikten dökülmesiyle muazzam bir görüntü ortaya çıkmış. Seljalandsfoss İzlanda’nın en ünlü ve görülmeye değer şelalelerinden biri. Zaten yol boyunca her yerde şelale var. Buzullardan akan sular buldukları her yüksek noktada görülmeye değer alanlar oluşturmuş. Seljalandsfoss’un çok az ilerisinde Gljufrafoss bunlardan biri fakat zaman kaybetmemek için yola devam ediyoruz.
Yolumuza devam ederken solumuzda Eyjafjallajökull‘u görüyoruz. 2010 yılında patlayan buzul yanardağı Kuzey Avrupa’da uçuşların tamamının iptal olmasına sebep olmuştu. Uzaktan gördüğümüz Eyjafjallajökull’den sonra 1 numaralı karayolunda sıradaki durağımız Skógafoss. Skógá Nehri’nin suları 60 metre yükseklikten ahenkle ve tüm gücüyle yerle buluşuyor. Seljalandsfoss ile birlikte görülmesi gereken en güzel şelalerden. Ayrıca şelalenin döküldüğü yere bir merdiven var. 60 metre yükseğe çıkmak sizi yormayacaksa bu merdivenler tam sizin için! Fakat fikrim aşağıdaki görüntünün daha iyi olduğu. Yukarıda sadece ovanın manzarası var onun dışında şelaleyi asıl görebileceğiniz nokta aşağıda. Bu yüzden çıkmazsanız bence çok şey kaybetmezsiniz.
Güzergahımızda sonraki nokta Solheimasandur Plajı‘ndaki uçak kazası enkazı. 1973 yılında İzlanda’nın Höfn kentine giden Douglas R4D-8 tipi kargo uçağı bu plaja düşmüş. Neyseki ölen olmamış, enkazı ise orada kalmış. Bugün İzlanda’da fotoğrafçıların uğrak yeri olmuş. Enkazın yanına kadar toprak bir yol mevcut fakat gittiğimizde yolu kapatmışlardı. Anayoldan 3,5 km olan yolu yürüme işini dönüş karanlığına bırakıp yolumuza devam ettik. Daha sonra dönüşte gece saat 12 gibi hiç üşenmedik ve yalnız başımıza, karanlığın ortasında başladık yürümeye. Sonunda ulaştık. Fakat gece güzel fotoğraflar çekemediğimiz için size örnek bulduğum bir fotoğrafı koyuyorum.
Yolumuza Dyrhólaey ile devam ettik. Burası Güney İzlanda’da deniz fenerinin olduğu ve volkanik oluşumlar sonucu oluşmuş siyah kum plajlarını en iyi görebileceğiniz nokta. Sessizlik buranın hakimi. Uçsuz bucaksız bir doğa ve karşınızda Atlas Okyanusu. Gezimize aşağıya Reynisfjara Plajı’na inerek devam ediyoruz. Siyah kum ve taşların görüntüsü ile Reynisdrangar bazalt kayalarının birleşimiyle oluşan bir doğa harikası. Dalgalar o kadar ani ve beklenmedik şekilde hızlı ilerliyor ki defalarca zor kurtulduk suya girmemekten.
Daha sonra planladığımız saatin gerisinde olduğumuzu farkedip -ki bu yüzden iki güne bölmeyi tavsiye ediyorum- arada görmeyi düşündüğümüz; Svartifoss ve Foss á Síðu Şelalerini durmadan uzaktan bakarak pas geçtik. Asıl hedefimiz olan Jökulsárlón Buzul Gölü’ne doğru hızlıca yol alırken o büyük Vatna Buzulları’nın yer yer döküldüğü bölgeleri görmeye başladık. Ve hedeflediğimiz yere saat 19:45 itibariyle hava kararmadan 1 saat önce ulaştık. İyi ki de o saatte ulaştık. Gün batımıyla birlikte mükemmel bir görüntü bizleri bekliyordu.
Jökulsárlón; Vatna Buzulları’nın yavaş yavaş erimesi sonucunda bulduğu çukurda göle dönüşmesi ve sonucunda denizle buluşmasıyla bir anda turistik bir güzergah haline gelmiş. Burayı nasıl anlatsam bilemiyorum. Bugüne kadar gördüğüm en farklı, en büyüleyici doğa harikası. Yaklaşık 10 saatlik yorucu bir bir yolculuğun sonunda işte çıtanın en yükseğe çıktığı noktadayız dercesine yüzlerimizde gülümseme güneşin buzullar üzerinde batışını izledik. O an elimde kağıt kalem olsun, şiir dalında Nobel Barış Ödülü’nü almazsam ne olayım.
Hava kararınca tekrar 400 km yolu gerisin geri katetmeye başladık. İlk gün hava kapalıydı ve Kuzey Işıkları’nı görmemiz mümkün olmadı. Fakat ikinci gün hava açıktı. Görebilecek miydik? Yaklaşık 200 km gittik ve bir anda yukarıda önce bir flu olaylar oldu. Başta anlayamadık ama hemen arabayı kenara çekip farlarını kapattık. Evet işte oydu; Aurora Borealis yani Kuzey Işıkları.
Bir süre izledik, fotoğraf çektik. Telefonlar ile Kuzey Işıkları’nı yakalamak mümkün değil. Ancak profesyonel fotoğraf makinesi ve tripod yardımıyla harika fotoğraflar yakalanabilir. Daha sonra tekrar yola çıktık ve Reykjavík’e 150 km kala uçak kazısı enkazının girişinin olduğu yere geldik. Gece saat 12 olmuştu ve hava neredeyse “0” dereceye yakın, heryer kapkaranlık, tepemizde Kuzey Işıkları dalgalanıyor… Hayatımızın hiçbir evresinde bu saatte İzlanda’da 3,5 km gidiş 3,5 dönüş toplam 7 km yolu Kuzey Işıkları eşliğinde yürüme imkanı bulamayacağımızdan olsa gerek başladık yürümeye. Daha önce de dediğim gibi karanlıkta uçak enkazını çok göremedik ama Kuzey Işıkları’nın dans edişlerini hayranlıkla izleyerek gece 01:30’da arabaya sonrasında da 03:00’te Reykjavík’e döndük.
Çok yorgunduk ama umut ettiğimiz her şeyi şansımızın da yardımıyla görmenin gururuyla uykuya daldık. Masal gibi bir gündü. İzlanda’nın görsel ihtişamını dünyadaki hiçbir yer ile kıyaslayamam çünkü dünyadan bir yer gibi değil! İzlanda farklı bir kategori. Bunu anlatamam ancak yaşayabilirsiniz.
Reykjavík ve Güneybatı İzlanda – 3. Gün
Son günümüz zaten bütün hedeflerimizi yapmanın rahatlığıyla sakin geçti. O yüzden buraları kısa geçiyorum. Öncelikle güneybatı İzlanda’da Bláa Lónið yani mavi Lagün’ü ziyaret ettik. Dışarısının 3-4 derece suyun ise 38 derece olduğu bir termal havuz kurumsal bir işletme ile birleşince bir önceki günün yorgunluğu kalmadı. Değişik paketler var. Biz en baz paketi daha gitmeden internet sayfasından satın almıştık ve kişi başı 45 Euro giriş ücreti ödedik. Mavi Lagün sonrası Kuzey Amerika ve Avrupa Plakası’nın ayrım yeri olan Miðlína‘yı ziyaret ettik. Burada Kuzey Amerika ile Avrupa kıtası arasında bir köprü bulunuyor. Görmeye çok değer mi tartışılır. Buradan da Reykjavík merkeze geçerek şehri gezmeye başladık.
Reykjavík ülke nüfusu olan 350 bin’in yaklaşık 280 bin’i barındıran şirin bir başkent. Sessiz, sakin bir kent. Nüfus yoğunluğunun da azlığı sebebiyle çok fazla insan yok sokaklarda. Reykjavík’te 1986 yılında yapımı tamamlanan Hallgrimskirkja Kilisesi, Skólavörðustígur Caddesi, Laugavegur Caddesi, Alþingi (Parlamento Binası) ve Tjörnin Gölü şehirde yürüyerek gezilebilecek noktalar. Şehirde çeşitli müzeler de mevcut fakat biz bunların hiçbirisine girmedik.
İzlanda anlatmaya doyamadığım bir yer oldu farkındayım uzadıkça uzuyor. İzlanda için son bir not her yerde koyun ve İzlanda Atı göreceksiniz. Durup atları mutlaka sevin. İnsandan çok bu canlıları görünce zaten onlarla iletişim kurma ihtiyacı duyabilirsiniz. İzlanda’nın ünlü martılarını (puffin) ise eylül ayında görmek mümkün değilmiş. İlkbahar sonrası ülkede belli noktalarda görülebilirmiş.
Benim için unutulmazlar arasında yer alan İzlanda hakkında sormak istediğiniz her şey için mesajlarınızı bekliyorum. Bu gezide anlattığım yerlere ilişkin videoları izlemek için tıklayın.
2 Comments
harika eline ayağına yüreğine sağlık çok güzel
Teşekkür ederim..