Uzun yıllardır görmek istediğim hatta görmekten çok hissetmek istediğim bir bölgeydi Orta Doğu. Bundan beş yıl önce Ortadoğu’ya ilk ziyaretimi Lübnan’a gerçekleştirmiştim. İkincisi ise Lübnan’ın güney komşusu İsrail ve Filistin’e oldu. Tabi konu İsrail olunca çevredeki herkeste bir endişe baş gösteriyor fakat bu gezi yazısında da sık sık bahsedeceğim üzere İsrail ve Filistin’de geçirdiğim dört gün içerisinde herhangi bir sıkıntılı duruma rastlamadım.
Not: Fotoğrafların üzerine tıklayarak büyük boyutta görebilirsiniz.
İsrail ve Filistin gezisine ilişkin tüm görüntüler için tıklayın.
Nasıl Gidilir?
İsrail Türk vatandaşlarına vize uygulaması yapıyor. Fakat İsrail vizesi almak Schengen vizesi almaktan çok daha basit. Sadece gidiş geliş rezervasyonlarınız ile birlikte otel rezervasyonunuz ve çalışma belgeniz vize için hazırlamanız gereken evrakların tamamı. Ankara ve İstanbul’da yer alan İsrail Konsoloslukları’na randevusuz giderek başvurunuzu yapabilirsiniz.
İşte macera aslında burada başlıyor. Vize başvurusu sırasında sürekli sorgulanıyorsunuz. Yanınızda silah olup olmadığı, konsolosluğa gelmeden önce herhangi birinden paket alıp almadığınız veya son zamanlarda görüştüğünüz kişilerden herhangi bir şey alıp almadığınız defalarca tekrar edilerek soruluyor. Bu aşamalardan sonra pasaportunuzu size verdikleri bir belgeyle konsolosluktan iki hafta içerisinde alabiliyorsunuz. İsrail Devleti, Türkiye Cumhuriyeti ile yaptığı anlaşma gereği vize için ücret almıyor.
İsrail’e Türk Hava Yolları ve Pegasus Hava Yolları’nın her gün Atatürk Havalimanı ve Sabiha Gökçen Havaalanı’ndan seferleri bulunmaktadır.
İsrail’in başkenti Tel-Aviv Ben Gurion Havaalanı’na girdiğinizde pasaportunuza herhangi bir damga vurulmuyor. Bunun yerine size küçük mavi renkli barkodlu bir kart veriyorlar. Blue Card adını verdikleri bu kartı seyahat boyunca yanınızdan ayırmamanız ve ülkeden çıkış yaparken göstermeniz gerekiyor.
İsrail’in para birimi Şekel (ILS) ve Türk Lirası ile Kasım 2016’da hemen hemen aynı değerde.
İlk Gün ve Trafik
Sabah saatlerinde Tel-Aviv Ben Gurion Havalimanı‘na indik. Daha sonra kiraladığımız aracı alıp Kudüs’e doğru yola çıktık. Havalimanından Kudüs yaklaşık 50 km, Tel-Aviv ise yaklaşık 20 km. Kudüs’e vardığımızda İstanbul’un trafiğini aratmayan bir trafikle karşı karşıya kaldık. Kabus içerisinde arabamızı otoparka park ettikten sonra gezimize başladık. Planımız bir günü Kudüs ve Filistin bir günü kuzey İsrail’de yer alan Golan Tepeleri ve Tiberias diğer bir günü ise Hayfa ve Tel-Aviv’e ayırmaktı. Fakat gezi yazımızın devamında da anlatacağım üzere aslında bu plan en uygun plan değilmiş.
Lafı uzatmadan yazımın başında işin özetini söyleyebilirim; İsrail demek Kudüs (Jerusalem) demek bunu gidince anlıyorsunuz. O yüzden zamanınızın tamamına yakınını Kudüs’te harcamanız İsrail gezisi için en uygun olanıdır.
Kudüs dünyanın hiçbir yerinde kolay kolay göremeyeceğiniz farklı dinde, farklı etnik yapılarda ve kültürde insanların bir arada yaşadığı harika bir kent. Kudüs’ün yeni yapılaşmış modern bir tarafı da bulunmakta. Bununla birlikte asıl gezilmesi gereken yer Kanuni Sultan Süleyman’ın duvarlarını inşa ettirdiği surlarla çevrili eski Kudüs’tür. Eski Kudüs içerisinde gezerken bir mahallede Müslümanları, bir diğer mahallede Hristiyanları, bir diğer mahallede Yahudileri veya Ermeni bölgesini görmeniz mümkün. İnanın her sokak size farklı bir kültür sunuyor. Sadece eski Kudüs’ün sokaklarında gezmek İsrail’de yapılacak en güzel aktivitedir. Hiç bir planınız olmasın hiçbir plan yapmazsanız bile dediğim gibi sadece Eski Kudüs sokaklarında gezmek bile gezinizin verimli geçmesine sebep olur. Turistik olan hemen hemen her nokta bu Eski Kudüs surlarının içerisinde yer alıyor. Hediyelik eşyalarınızı da buradan alabilirsiniz.
Eski Kudüs’te gezerken önceliğimiz Ağlama Duvarı (Western Wall) ve Kutsal Dağ (Temple Mount) denilen, içerisinde El-Aksa Camii / Mescid-i Aksa (Al Aqsa Mosque) ve Kubbet-üs Sahra’nın da (Dome of the Rock) yer aldığı bölgeydi. El-Aksa Camii / Mescid-i Aksa ve Kubbet-üs Sahra’nın yer aldığı Kutsal Dağ bölgesine girişte Müslümanlar için herhangi bir kısıtlama bulunmamaktadır. Kutsal Dağ bölgesine girişte sizi Ürdün askerleri karşılıyor (İsrail Devleti’nin Ürdün Devleti ile yaptığı anlaşma gereği girişteki kontrolleri Müslüman bir ülkenin askeri olan Ürdün askerleri kontrol ediyor). Kudüs’ün simge yapılarından biri olan Kubbet-üs Sahra genel olarak El-Aksa Camii / Mescid-i Aksa ile karıştırılır. Kubbet-üs Sahra, Hz. Muhammed’in miraca yükseldiği yer olarak inanılmaktadır. İşte bu yüzden Müslümanlar için önemi büyüktür. Kubbet-üs Sahra’nın hemen yanında ise El-Aksa Camii / Mescid-i Aksa yer almaktadır.
El-Aksa Camii / Mescid-i Aksa ise Müslümanların ilk Kıblesi olduğundan kutsal kabul ediliyor ve dünyanın her yerinden buraya Cuma namazı kılmak için insanlar akın ediyor.
Temple Mount (Kutsal Dağ) sadece Müslümanlar değil, Yahudiler için de kutsal bir bölge. Yahudiler için kutsal olmasının nedeni Kral Süleyman tarafından inşaa edilen ilk tapınağın burada yapılmış olması. İnşaa edilen tapınağın kalan parçaları ise bizim Ağlama Duvarı dediğimiz Western Wall.
Peki Yahudiler Neden Ağlıyor !
Yahudiler dünyanın dört bir yanına dağıldıktan sonra dünyanın farklı yerlerinde çeşitli zulümlere uğradılar. Dünyada antisemitizm diye adlandırılan Yahudi düşmanlığı 1945’lere kadar en üst düzeydeydi. Yahudi düşmanlığının ise bir çok sebebi var. Yahudilerin kendilerinin farklı bir ırktan geldiğine inanması ve kibir ilk sırada yer almaktadır.
Özellikle Naziler’in Yahudiler’e yaptıklarının ardından Birleşmiş Milletler’in Ortadoğu’da bir Yahudi devleti kurulması istemesi üzerine işte Yahudiler bu bölgede birleşmişler. İşte kutsal saydıkları Western Wall’da (Ağlama Duvarı) bu zülüm gören ve dünyanın dört bir yanına dağılan Yahudiler için ağlayıp, dualarını etmekteler.
Bir Tarih Kudüs
Eski Kudüs’ün sokaklarında dolaşırken insan kendini kaybediyor. O sokağa girelim bu sokağa girelim derken gün bir anda bitebiliyor. İşte bu yüzden yazının başında da dediğim üzere Kudüs’e fazlaca zaman ayırmak ve anlayarak gezmek lazım.
Kudüs’te durak noktalarımızdan biri de Via Dolorosa‘ydı. Via Dolorosa Hristiyanlar için oldukça önemli bir sokak. Eski Kudüs içinde yer alan bu sokağın sonunda Church of the Holy Sepulchre (Kutsal Kabir Kilisesi) bulunmaktadır. Hristiyanlar Hz. İsa’nın işte bu Via Dolorosa boyunca işkence yapılarak sürüklendiğine ve sonunda Kutsal Kabir Kilisesi’nde çarmığa gerildiğine inanmaktadır. Bu kilise Hıristiyanlığı kabul eden ilk Roma İmparatoru olan Konstantin‘in annesi tarafından daha sonra yaptırılmıştır. (MS 326).
İşte kısaca Eski Kudüs’ün hem Müslümanlar, hem Hristiyanlar, hem de Yahudiler için önemi büyük. Farklı dinlerin yıllardan beri bu bölgede hakimiyet kurma isteği Kudüs’ün paylaşılamamasına sebep olmuştur.
Ve Filistin
Günümüzün sonunda Filistin’e gitmek için yola çıktık. Zaten eski Kudüs’ün bir kısmı Batı Şeria (West Bank) topraklarının içerisindeydi ama asıl Filistinlilerin yerleşimleri biraz daha doğuda yer almaktaydı. Bizim hedefimiz ünlü Grafitici Bansky‘nin İsrail-Filistin arasındaki duvarlarda grafitilerinin de yer aldığı, Hz. İsa’nın doğduğu Beytüllahim‘e (Bethlehem) gitmekti.
Eski Kudüs’ün Kanunu Sultan Süleyman tarafından yaptırılan surların 8 adet çıkışından biri olan Şam Kapısı‘ndan çıktığınızda otobüs duraklarından 271 numaralı otobüs sizi Beytüllahim’e götürecektir. Yaklaşık yarım saatlik yolculuğun ardından Beytüllahim’e vardık. Şöyle bir durum var İsrailliler’in duvarların arkasına yani Filistin tarafına geçmesi serbest fakat Filistinlilerin özel izinliler dışında İsrail’e geçmesi yasak. Bunu da yol üzerlerine kurdukları kontrol noktaları ile sağlıyorlar.
Beytüllahim’e gittiğimizde taksici Cevad ile karşılaştık. Kendisi bizi kentin belli noktalarını gezdirmeye başladı. Gezerken sohbet etme imkanı bulduk. Çok fazla siyaset konuşmayı sevmem ama her ne olursa olsun her doğan birey özgürdür. Fakat Filistin’de doğan bireyler maalesef özgür değil. Çünkü İsrail, Batı Şeria topraklarını kendi toprağı olarak görüyor, buraya duvar örüp o duvarın içerisine giriş serbest fakat dışarısına çıkmak yasak diyor.
Yahudiler dünyada çok fazla zulüm gördü. Dünyada başka bir topluma zulüm yapmaması gereken ilk toplum Yahudilerin olması gerekirken benzer bir zulmü de Filistinlilere yapmaktalar. Umarız Filistinlilere uygulanan bu ambargo bir an önce kalkar. Beytüllahim’deki gezinin ardından tekrar 271 numaralı otobüsle Kudüs’e doğru dönmeye başladık. Daha önce de bahsettiğim gibi bir kontrol noktası karşımıza çıktı. Bu kontrol noktasında pasaportlar kontrol ediliyor, izni olmayan Filistinlilerin girişi yasaklanıyor.
271 numaralı otobüste giderken genç Filistinliler ile konuşma fırsatı bulduk. Türkiye’yi bir kurtarıcı olarak görüyorlar ama malesef Filistin toplumunun çok cahil ve bilgisiz bırakıldığını bir defa daha gördük. Filistinlilere okullarda Mustafa Kemal Atatürk ile ilgili olumsuz bilgilerin verildiğini, din devletini yıkıp yerine dinden uzak bir devlet yarattığı gibi bilgilerin verildiğini bu yüzden Atamıza çok olumlu bakmadıklarını gördüm. Bitmiş bir topluma kimlik kazandıran Aziz Atatürk‘ün bugün onlar biraz anlayabilmiş olsalardı, zaten şu an İsrail’in oyuncağı olmazlardı. Çok yazık.
Biri İstanbul Trafiği mi Dedi ?!
Gezimizin stratejik hatalarından biri de ilk günü Tel-Aviv’de kalacak olmamızdı. Çünkü Kudüs’ten 70 km’lik otoban ile Tel-Aviv’e gitmek saatlerimizi aldı. Tel-Aviv’e vardığımızda sadece yemek yeme imkanı bulduk ve daha sonra otelimize dönüp dinlendik.
İsrail’deki trafik ile ilgili bilgi verirsek trafik tabelaları hem Arapça hem İbranice hem de İngilizce bu yüzden bir yere ulaşmanız da herhangi bir zorlukla karşılaşmıyorsunuz. Hatta ve hatta kiraladığımız araç ile Filistin tarafına geçmenizde de hiçbir sakınca yok. Fakat araç kiralama firmaları caydırıcı olsun diye aracın kaskosunun Filistin tarafında geçerli olmadığını söylüyor ki biz de bu yüzden aracımızı Kudüs’te bırakıp otobüsle Beytüllahim’e gidip gelmiştik. Aslında riske girip aracınızla da gitmekte ben bir sakınca görmedim.
Lut Gölü ve Tiberias
İkinci gün ilk işimiz tekrar Tel-Aviv’den yola çıkıp Kudüs’ten geçip Lut Gölü’ne (Dead Sea) gitmekti. Kudüs’te Zeytin Dağı’na (Mount of Olives) arabayla çıkıp şehri uzaktan fotoğraflamak istedik ancak trafik bizi canımızdan bezdirdi. Zeytin Dağı ise Yahudilik’te Mesih’in dünyaya döneceği nokta olduğundan önemli.
Bu arada ikinci gün aracımızı park ettiğimiz yerde ödeme noktası bulamadığımız için öylece bir otoparka bıraktık. Döndüğümüzde cezayı cama bırakılan evraktan anladık. Kısıtlı zamanımızda bir de postane bulup ödeme yapmaya çalıştık. Bu arada ceza 100 Şekel yani hemen hemen 100 Lira civarındaydı.
Ödememizi yapıp Lut Gölü’ne doğru yola çıktık. Lut Gölü -440 metre ile dünyanın en alçak noktası. Lut Gölü’nde özel plajlar ve halka açık plajlar bulunuyor. Özel plajlar yaklaşık 50-60 Lira aralığında. Açık halk plajı bulabilmek adına güneye Ein Gedi‘ye kadar gittik fakat açık plaj bulamadık. O yüzden Lut Gölü’ne girmeden tekrar kuzeye rotamızı çevirerek Tiberias‘ın yolunu tuttuk.
Turkish Pilots
Ein Gedi’den Tiberias ve Golan Tepeleri yaklaşık 2,5 saat sürüyor. İsrail ile Arap Savaşları’na sahne olan Golan Tepeleri’nde amacımız o günleri anlayabileceğimiz verilere ve görüntülere ulaşabilmekti. Fakat 2,5 saatlik yolculuk sonrası gördüğümüz neredeyse hiçbir şeydi. Golan Tepeleri görülmeye değer bir öğe barındırmıyor. Kuzey İsrail’de görülecek pek bir şey olmadığını anladığımızda artık çok geçti. Yolda görmeye değer tek şey ise bizleri biraz duygulandıran Türk Pilotları anıtıydı. Tiberias Gölü kenarında aracımızla seyrederken “Turkish Pilots” diye bir tabela gördük. Merak ettik ve ana yoldan 2-3 dakika içeriye toprak bir yola saptık. Karşımıza dalgalanan o güzel bayrağımız çıktı bir anda. Bayrağımızın yanında İsrail Devleti bayrağı ve altlarında bir anıt.
Hikayesi ise üzücü. Osmanlı Devleti zamanında iki Türk subayı bir uçakla bu bölgeden geçerken Golan Tepeleri’ndeki ters rüzgarlar sebebiyle irtifa kaybetmiş ve anıtın olduğu yere düşmüş. Yüzbaşı Fethi Bey ve Yardımcı Pilot Sadık Bey 1914 yılında şehit düşmüş. Şehit olan iki pilotumuzun anısına burada bir anıt yapılmış. Dalgalanan bayrağımızı bu kadar ilginç bir yerde görmek bizi çok şaşırttı biraz da duygulandırdı.
Kibbutz
Kibbutz İsrail Devleti’nin kuruluşunda önemli bir yeri olan ve halkın ortaklaşa kullandığı yerleşimlere verilen isimdir. Bunlar toplu üretim yapılan, kollektif yaşanılan bir nevi komünizimde görülen yönetim biçiminin köy ölçeğinde yapılan halidir. Aslında bir nevi zamanında ülkemizde de olan köy enstitülerinin yerini tutmaktadır. Kibbutzlar hala aktif bir şekilde kullanılıyor. Haftasonları İsrailliler buralara gelip çocuklarıyla kendileri üretim zamanlarını geçiriyorlar. Biz de yolda birçok Kibbutz’a denk geldik. Örnek alınması gereken bir oluşum.
Yukarıda haritada işaretlenmiş yerleri KMZ dosyası olarak indirmek için tıklayın.
Shabbat Shalom*
Geceyi Tiberias Gölü yanındaki Tiberias’ta geçirecektik. Akşam 6 gibi hava karardığında kente girdik. O ana kadar planlamadığımız bir aksilik oldu. O da Şabat (Shabbat). Yahudi inancında Allah’ın dünyayı altı günde yarattığı ve bir gün de dinlendiği söylenir. Bu yüzden Yahudiler cuma günü güneş batımıyla cumartesi güneş batımına kadar olan sürede hiçbir şey yapmazlarmış. Ama bu hiçbir şeyden kastım gerçekten hiçbir şey. Öyle ki akşam 6’da kente girdiğimizde sanki kimyasal silah atılmışcasına her yer bomboş, dükkanlar kapalıydı. Zorlukla sahilde açık bir restoran bulup yemeğimizi yedik. Sonra mecbur otelimize geri döndük.
* Huzurlu Şabatlar
Tel-Aviv ve Deniz
Erken yatmış olmanın verdiği enerji ile erken kalktık. Yola çıkıp rotamızı batıya, Akdeniz kıyısının güzel kenti Haifa‘ya çevirdik. Haifa’da zaman kaybetmek istemedik çünkü görmek istediğimiz yer Tel-Aviv’di. Haifa’da Bahailik inancının merkezi olarak görülen Baha’i Bahçeleri‘ni gezdik. Mükemmel bir manzara, yemyeşil bir ortam yol yorgunluğumuzu atmamıza sebep oldu. Bu arada İran’dan yayılan Bahailik dini tek tanrılı bir din olup, kurucusu Bahaullah’dır.
Hız kaybetmeden Akdeniz kıyısından güneye başkent Tel-Aviv’e doğru devam ettik. Şehre yaklaşmamızla birlikte bizi yine trafik karşıladı. Öğlen saatlerinde otelimize yerleşip Tel-Aviv’in önemli cadde ve sokakları arşınlamaya başladık. En sonunda sahile geldik ve Tel-Aviv’in harika kumsallarını izlemeye koyulduk. Yaz tatili için düşünmeden gelinebilecek bir yer. Plajın kumu o kadar ince ve yumuşakki her adımınızda battığınız hissi uyanıyor.
Şehri saatlerce yürüyerek gezdik. İsrail’in kurucusu Ben Gurion’un çalışmalarını yürüttüğü evin de önünden geçerek tekrar kumsallarda bulduk kendimizi. Denizde girerek yorgunluğumuzu attık. Daha sonrasında Allenby Caddesi‘nde bulunan Büyük Sinagog karşısındaki Port Sa’id Bar‘a gidip İsrail’in yerel birası Goldstar’ı içip sıcak bir akşamda serinledik.
Sonraki gün artık havaalanına dönüşe geçtik. Ülkeye girerken çok fazla soru sorulmamıştı. Fakat ülkeden çıkarken tıpkı vize öncesi sorulan birbirinden can alıcı sorularla başbaşa kaldık. İsrail’de biriyle buluşup buluşmadığım, buluştuysam bir şey alıp almadığım, üzerimde silah olup olmadığı gibi can alıcı sorular. Çıkarken de mutlaka girişte verilen mavi kartı soruyorlar.
Bu arada şöyle bir şey belirtmek isterim. Arap ülkelerine gidenlerin İsrail’e alınmama gibi bir durumu yok. Kaldı ki benim pasaportumda Birleşik Arap Emirlikleri ve Lübnan girişi bulunmaktayken, İsrail’e girişte ve çıkışta bununla ilgili bir sorun yaşamadım. Lübnan, Mısır, Birleşik Arap Emirlikleri ve Ürdün’e, İsrail ile anlaşmaları gereği, girişte pasaportlarında İsrail vizesinin olmasının herhangi bir sakıncası bulunmamaktadır. Fakat diğer Arap ülkeleri, pasaportunda İsrail girişi olanlar ile ilgili zaman zaman sorun çıkarmaktaymış.
İsrail’de geçirdiğim üç gün bana Ortadoğu’da neler olduğuna ilişkin fikirler verdi fakat Lübnan’da olduğu gibi yine kafalar karıştı. Dinin ve cehaletin toplumlar üzerindeki etkisi, toplumları nasıl şekillendirdiği, nasıl yönlendirdiğini kısmen anlayabiliyorsunuz. İdeal bir İsrail planının temelini Kudüs oluşturmalı. Kudüs’ten sonra Filistin. Daha da zaman varsa Tel-Aviv’i görmek yeterli. Son bir not; İsrail’de Türklere karşı bir olumsuz tavır yaşamadım.
Bu gezide anlattığım yerlere ilişkin bazı görüntüler çektim, kısa kısa sizlere dilim döndüğünce anlatmaya çalıştım. Keyifli seyirler dilerim tıklayın. Sormak istediğiniz herşey için yorumlarınızı bekliyorum.